Wikipedia

Arama sonuçları

27 Kasım 2016 Pazar

Kardeşlik ve Masonluk


Fraternis, Burak ELDEM, alıntılar

Şaban Recai Öztürk 
sabanreco@gmail.com 




* Fraternis grupları ve fraksiyonları, ilk krallıklar, ilk sınıflı toplumlar, hatta ilk ataerkil toplumlar ortaya çıktığından beri dünya düzenini değiştirmeye, eski "altın çağ" değerlerini yeniden yüceltmeye, atalarının bilgi ve inançlarını koruyup geliştirmeye çalıştılar. Tıpkı son devrimci imparator Julianus; Roma'da Cumhuriyet'i kuran ve geliştirmeye çalışan "Kardeşlik üyeleri"; Güney İtalya’da ideallerini yaşama geçirme yolunda adımlar atan Pythagoras müritleri, Eski Yunan'da ilk konfedere örgütlenmeleri ortaya çıkaran Amphictyonic Konsey'in kurucuları; Eleusis gizem kültünün, Dionisos cemaatlerinin, Orpheus hücrelerinin ve Mithra localarının yaratıcıları; Batı Anadolu'da Troya'dan Frigya'ya dek "Büyük Anne" inancını korumaya çalışanlar ve Çatalhöyük'ten gerilere, bilmediğimiz dönemlere dek bir uygarlığın bilge kadınları gibi Fraternis "köklü düşünce ve ideal koruyucuları" 12.yy. başlarında Fransa Albi'de, yeniden bir araya geldiler.
* 5.000 yılı aşkın sürede, sınıflı toplumlardaki bir aydınlar azınlığınca çeşitli görünümler altında sürdürülen ve temel amacı başlangıçtan itibaren "uygarlığın yanlış gidişini düzeltip, eski temel ilkeleri restore etmek" biçiminde belirlenmiş bir geleneğin son halkası olarak ortaya çıkan "masonluk" nasıl oldu da sistemle uzlaşmış, muhafazakâr ve açıkça egemen sınıf ideolojisinin yanında yer alan, en hafif ifadeyle " pasif ve itici" bir örgüte dönüştü? Aşırı sağcı, Katolik güdümlü, köktendinci Anti-Masonik iddia ve söylemleri bir yana, en objektif bakışla bile günümüze dek süredeki "mason prototipi" eşitlikçi, paylaşımcı ve kardeşçe dünya idealini gerçekleştirme özlemindeki Fraternis karakteristikleriyle ciddi bir uyumsuzluk sergiliyor. Bu görüntüsüyle masonluk her şeyden önce "cinsiyet ayrımcısıdır." Çünkü kadınları kabul etmez ve yalnızca erkekler üye olabilir. "İnanç ayrımcısıdır." Çünkü yalnızca tek tanrılı dinlere inananları içine alır. Budistler, Hindular, Shinto inananları, paganlar, ateistler ya da agnostikler (bilinemezciler) kabul edilmez. Bir "yüce varlığa" (supreme being) inandığını beyan etmenin yeterli koşul olduğu söylenerek, bu konuda Aydınlanma dönemindeki "Deist" (Yaradancı) mason düşüncesinin esnekliğini taşır izlenimini vermeye çalışsa da, özellikle Amerika'daki localar açıkça Evangelist-Baptist ya da Presbiteryen "biraderlerin" denetimi altındadır. Kökleri Judaizm'e taban tabana zıt, tanrıça kültürüne dayanan Fraternis'in bir uzantısı olarak, bu durum epey ironiktir gerçekten. "İdeolojik ayrımcıdır", çünkü büyük bir çabayla kendini "apolitik" kılmaya uğraşırken localarda siyasi ve felsefi tartışmaları kesin bir tavırla yasaklar. Bitmek bilmez boğucu söylemlerin yinelendiği loca toplantılarında, kapitalist sistemi tam olarak özümlemiş "protestan ahlakı" öne çıkarılır. Eski Fraternis ideal ve "misyonu"nun izleri bugün bütünüyle silinip yok edilmiş bir durumdadır. Masonluk belli aralıklarla localarda bir araya gelen insanların inisiyasyon ritüellerindeki o garip dramatizasyonlarla bir tür "gizli örgütçülük" oynadıkları; bol miktarda ahlaki öğüt dinledikleri; çoğunlukla "iş hayatımda ve kariyerimde yardımcı olur" diye ya da "nüfuz elde etmek amacıyla" üye olmayı tercih ettikleri; arada belli hayır işleriyle de iştigal ederek kimilerinde "bir işe yaradıkları" hissini uyandıran; sevimsiz, antipatik, egemen sisteme bütünüyle entegre olmuş, çirkin bir "burjuva derneği"nden başka bir şey değildir. Bu dönüşümün başlangıcı, işin içine tapınak şövalyeleri kalıntılarının girmesiyle ortaya çıkmış; Gül haç mistisizmi örgüt ideolojisine ithal edildikten sonra hızlanmış, protestan reformlarıyla aynı saflarda buluşmasından sonra netleşmiş, Batı'daki önemli burjuva devrimlerininin tamamlanmasının ardından Aydınlanma ideallerinin terk edilmesiyle de son biçimini almıştır. Ama bu değişimi ve Fraternis ideallerinin 5000 yıl boyunca ayakta kaldıktan sonra Masonluk tarafından "hadım edilişini" daha açık olarak görmek için, kısa bir tarih turu daha atmamız gerekiyor.
* 19.yy. başlarından itibaren aristokrasinin feodal ilişkilerine ve basit tarım ekonomisine dayalı feodalitenin yerini, lokomotifi endüstri, vagonları da ticaret olan kapitalizm aldı. 20.yy.ın burjuva cumhuriyetleri ve parlamenter demokrasilerin kesin egemenliği altındaki dünyasında, o trenin makinist koltuğunda "finans-kapital" oturuyordu artık. Yani banka sermayesi. Dönem "çokuluslu şirketler" dönemiydi ve son derece ironik biçimde, binlerce yıl boyunca başta Fraternis, çeşitli gruplarca savunulan “enternasyonalist bütünleşme” idealini, burjuvazinin kaymak tabakası kendi arasında çoktan yaşama geçirmişti. “Küreselleşmesi” istenen dünya ekonomisi ve ticaretine, dev şirket gruplarını avuçları içinde tutan “finans-kapital oligarşisi” hükmedecek; yeryüzünde “paranın lordları” tarafından denetlenmeyen tek kaynak kalmayana dek “kenetlenme ve bütünleşme” operasyonu sürdürülecekti.
* “Yeni Dünya Düzeni” denen modern mitos buydu işte: Finans-kapitali kontrol eden birkaç bin “aile”; onlar hesabına çalışarak kendine yüksek yaşam standartları kurabilen birkaç milyon “beyaz yakalı” ve bu azınlıkça nasıl yaşayacağı, neler düşüneceği, nasıl eğleneceği, yaşamını nasıl sürdüreceği kararlaştırılan altı buçuk milyara yakın “diğer dünyalılar”.
* Marksizm, 19.yy.da Aydınlanma ideallerinin ihanete uğramasına bir tepki olarak doğdu ve iktidarı eline geçirip toplumsal gelişimin frenine basan burjuvazinin karşısına, devrimleri sonuna dek götürme görevini ”işçi sınıfına” bir misyon olarak yükleyen kapsamlı bir ideolojiyle dikildi. Kapitalizmin tekelleşme eğilimlerinin işleri bugünkü noktaya getireceğini Karl Marx daha 1860’larda sezmişti. 1912’de Rudolf Hilferding, finans-kapital olgusunu saptayıp adını koydu. Lenin 1917’deki ünlü yapıtında, dönüşümün ayrıntılı bir analizini çıkararak “Emperyalizm”in niteliğini deşifre etti. Ancak buna karşın, yaşanan dönüşümün bugünkü dramatik “Yeni Dünya Düzeni” denen tiranlığa dönüşmesinin önü kesilemedi. Sosyalizmin 1990’dan itibaren ideolojik anlamda değil, ama “reel bir dünya sistemi” olarak çökmesi, bugünün “Küresel Eliti”nin yani Çokuluslu Şirketler İmparatorluğu’nu yöneten “Finans Caesar”larının işlerini bir hayli kolaylaştıracaktı.
* Bir ironik nokta da, okyanus’un ötesinde ütopik bir “Yeni Roma” modeli olarak dünyanın ilk eşitlikçi, özgürlükçü ve paylaşımcı toplumuna ev sahipliği yapması tasarlanan Amerika’nın 19.yy. başlarından itibaren bu finans-kapital oligarşisinin “karargahı” haline getirilmesiydi. Ama bu, ne bir prototip olarak geliştirilip ileri götürülmesi düşünülen o “ideal cumhuriyet” idi, ne de 1770’lerde devrimin liderliğini üstlenen Franklin, Jefferson, Washington, Revere gibi liderlerin tasarladığı “Masonik Devlet”. Büyü tersine dönmüş, aç gözlü ve saldırgan Roma İmparatorluğu, tarihin derinliklerinden çıkagelmiş ve modern dünyanın güçleriyle donatılmıştı.
* Eğer Fraternis geleneği ortadan kaldırıldıysa ve onun son halkası Mason örgütleri, modern kapitalizmin finans-kapital oligarşisi tarafından asimile edildiyse, bir zamanlar Sibyl’lar, Pythagoras, Roma cumhuriyetçileri, Cathar’lar ve ardıllarınca bunca önemsenen, titizlikle saklanan, “güç getiren bilgi” olarak görülen ünlü kitaplara ne oldu? Orijinaller hala varlığını koruyor mu? Eğer bir yerlerde bu kitaplar “güvence altına” alınmışsa, şimdi kimler onları avuçlarında tutuyor? En önemlisi bu kitapta ne yazıyor? Bu kitapların bir zamanlar gerçekten var olduklarına dair hiçbir kuşku yok. İç savaşa dek Roma’da Capitoline’de saklandıklarını kesin olarak biliyoruz. Fraternis ritüellerine temel oluşturan “sırrı yitirme ve yeniden bulma” teması, büyük olasılıkla kitapların yok olmadığını ve az sayıdaki inanmış mürit tarafından titizlikle korunduğunu gösteriyor. Eğer Montsegur katliamından kaçırılıp kurtarılan “değerli hazine”, tahmin ettiğimiz gibi bu kitaplarsa ve Cathar bilgeleri, onları korumak için Tapınakçılarla işbirliği yaptıysa, Sibylline Kitapları (ya da adı her neyse) bu belgeler doğrudan doğruya Masonlara aktarılmış demektir.
* Son 200 yılda Mason locaları “ehlileştirilip” sisteme entegre hale getirildiyse, ellerindeki bu değerli belgeler ne oldu? İki olasılık var: Ya hala en üst düzey Mason liderlerce “gerektiği zaman kullanılmak üzere” bir yerlerde saklanmaya devam ediyor ya da kötü olasılıkla, tapınakçılar Yeni Dünya’ya gizli gemi seferleri yaparken “Masonik ütopyanın merkezi” olarak tasarlanmış ve Amerika’da bir yerlere saklanıp güvence altına alınmış bu kitaplar, çoktan “Yeni Dünya Düzeni”nin lordlarının eline geçmiş durumda. Eğer durum buysa, söz konusu kitapların gün ışığına çıkmasından umudumuzu bütünüyle kesebiliriz.
* İçlerinde büyük olasılıkla dünyanın ve insanlığın tarihiyle ilgili bilinen en eski kayıtları içeren ansiklopedik bir “zaman kapsülü” olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder